KEŞİF SONSUZLUKTUR

Değişmek de eğitim de bir keşif yolculuğudur. Kimliklerimiz, değerlerimiz, davranışlarımız sanki bir soğan misali tanıdıkça, keşfettikçe bambaşka sürprizlere kapıyı aralıyor, daha değerli olan kısımların farkına varıyoruz.

İlkokuldan mezun olasıya kadar tamamen kendi akraba çevremin içinde bir sosyal yaşamım vardı. Hepsi birbirinin kopyası olan yaşamlardan, davranış biçimlerinden bahsediyorum. Bütün doğrular aynı kapıya çıkardı. Ben de hepsini öğrenmiştim. Yani yaşama dair her bilgiyi çok iyi biliyordum. Ben bir doğruydum.

Sonra annemin hayali olan okula gittim. Tüm arkadaşlarım Agah Efendi Ortaokulu’na giderken ben İzmir Özel Türk Koleji’nde bulmuştum kendimi. Hiç istemediğimi söyledim. Ancak annem, benden daha iyi biliyordu nerede okumam gerektiğini. Ağlaya ağlaya İzmir Özel Türk Koleji’ne gittim. İlk günümde ailemin geleneksel davranış biçimi olarak okula geç kaldım. Herkes sırasını bulmuştu. Babamsa kitaplarımı almaya gitmişti. Tek başına istemediğim bir okulun kocaman bahçesinde kaybolmuş bir çocuktum…

Tören vardı. Tek bildiğim adım ‘Emel Akçay’ ve sınıfımın ‘1-N’ olduğu idi. Öğretmen gibi görünen bütün büyüklere 1-N sınıfını sordum. Kimse bilemedi, yerini. Tören bitti. Öğrenciler, başlarında öğretmenleriyle sınıflarına gidiyordu. Issızlaştı her yer. O büyük bahçe, daha büyük göründü gözüme. Hala babam gelmemişti. Sınıfımı aramaya karar verdim. Çocukların çıktığı kapıdan ben de çıktım. Bir sürü bina vardı. Hangisine gitmeliydim? Sıra sıra hepsini dolaşmaya karar verdim. Sora sora saatler sonra -ya da bana öyle çok uzun geldi- sınıfımı buldum. Öğretmene kaybolduğumu söyledim. Boş bir yere geçtim. Az bir zaman sonra da babam elinde bir sürü kitapla geliverdi. Bana kitaplarımı verip gitti.

Artık yalnızdım. Anlamaya çalıştım. Her dersin ayrı öğretmeni vardı. Yeni insanlar etrafımı kaplamıştı. Aile çevremde öğrendiğim doğruların işlemediği bir dünyaydı burası. Korkuyordum…

Doğrularımın ardında orta sona kadar direndim. İddiamı sürdürmüştüm. 3. senemde bana ne olduysa oldu, yeni keşiflere yelken açmaya karar verdim. Ailemin ve yakın çevremin öğrettiği doğrularla girdiğim bütün iddiaları kaybetmiştim. Keşif demek değişim demekti. Değişmek istiyordum ve bunu ancak kendimi, çevremi keşfederek yapabilirdim. Yani hayatımı alt-üst etmekte ısrarlıydım.

Yıllar sonra Elif Şafak’ın Aşk kitabında, Sufizm kaynaklarından, Mevlana’nın Mesnevi’sinden, William Chittick’in Tebrizli Şems biyografisinden derlediği 40 kuralı okurken kalbimdeki derin sözle yüz yüze kaldım;

“Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. ‘Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir’ diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”

Orta 2’yi bitirip orta 3’e geçtiğimde sanırım 14 yaşımda olmalıyım. Mevlana’nın dediği gibi kendi içime yapacağım yolculukla, keşifle arzı dolaşacaktım;

“Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.”

Peki, bitti mi? Daha yeni başlıyormuşum gibi… Bu yolculuk gözlerim, sonsuzluk için kapandığında bile yeniden başlamak üzere sürecek.

Keşif, sonsuzluktur.

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir