CESARET

Değişim için keşfetmek gerekiyor. Ya keşif için ne gerekir?

Yanıt çok netti. Sadece ve sadece “Cesaret”… Cesaret, o sihirli ilk adımı atmamızı sağlıyor. 2005 yılında MS atakları geçirmeye başladım. Sadece 2 harf baktığınızda ancak doktor ilk kez bu hastalık adını söylediğinde korkumu tarif bile edemem. Bu kadar okumuş yazmış insan olarak, “Dinlenirsem geçer” noktasına gelerek, doktorun yanından ayrılmıştım. Doğrudan ve net olarak ret ediyordum. Bana olamazdı. Eve gittim. Ertesi gün dinlensem de geçmeyeceğini anladım ancak yine de sınırları zorluyor, kabul noktasına gelmiyordum.

Annem, alternatif bir görüş olarak ünlü bir doktordan daha randevu almıştı. O ünlü doktor bir kez daha muayene etti. Sonuç ortadaydı. Bense, halen daha kuruluş yıldönümü törenine az kaldığını, bahar şenliği yapacağımı anlatıyordum. “Başlarım senin işine de üniversitene de! Aklını başına al, bu senin yaşamın” diye azarlayınca kendime geldim. Evet, hastaneye yatıp tedavi olacaktım. 3 ay da işten yasaklanmıştım. İçten içe inadımla bütün toplantılarımı hastane odasına taşıdım.

Akıllanmıyordum işte! İşe döndüm. Yaşamımı sadeleştirdiğime inandım. Oysaki huzur, dinginlik noktasında aşmam gereken çok aşama varmış. 1 yılda 5 atak geçirme başarısını gösterdim. Sonunda dizlerimdeki hücreler ölmeye başlamış. Ayağa kalkamıyordum. Acılar, dinmek bilmiyordu. Bu kez ‘tekrar hücreler oluşur mu?’ sorusu gündemdeydi. 4 yıl sürecek tekerlekli sandalye dönemi kapımı çalmıştı. Tekerlekli sandalyeme hep minnettar kaldım. O sayede çalışabiliyordum, gezebiliyordum, kısacası hayat devam ediyordu. Son görüşmemizde doktorum, bir daha asla yürüyemeyeceğimi söyledi.

Bir önceki cümle çok acıklı geliyor, değil mi? Bence acıklı değildi. Yürümek, koşmak, bisiklete binmek için inancım vardı.  Her gece uyumadan önce bisiklete bindiğimi hayal ederdim. Rüyamda yine bisiklete binerdim. Sabah kalktığımda ise, çok bisiklete bindiğim için kaslarım tutulmuş halde bulurdum bedenimi. Kendime inanıyordum.

O son görüşmede doktorum, İstanbul’da yeni geliştirilen bir ameliyattan bahsetti, “Git bir görüş, belki de uygunsundur, yeniden yürürsün” dedi.

Güle oynaya gittim, görüştüm. Dünyada ilk kez geliştirilen bir ameliyattı. Doç. Dr. Tahsin Beyzadeoğlu ile Doç. Dr. Halil İbrahim Bekler’in literatürde yeni geliştirdiği ameliyatta ben, 13. kişi olacaktım. 8-10 saat arasında ameliyatta kalmam söz konusuydu. Doktor, risklerin hepsini de açıkça anlattı. Eşimin ruhunun o sırada eridiğini ve kapının altından dışarı çıktığını görüyordum… Evet, kolay değildi ancak benim için olurdu, bu iş!

Hayranı olduğum Walt Disney, “Bütün hayallerimiz gerçek olabilir, eğer peşlerinden gidecek cesaretimiz olursa” diyordu… Sonunda yürüyeceğime inancım vardı bir de cesaretim!

Şimdi mi, nasılım? Çok iyiyim. İnanç ve cesaretle ayaktayım. Koşmayayım diye elimde hikâyeden bir bastonum var. Zor elde edilmiş zaferleri de korumak lazım çünkü!

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir